Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanir rahim
EY İNSANLAR!
Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyor um, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.
İNSANLAR!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.
ASHABIM!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.
ASHABIM!
Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.
ASHABIM!
Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.
İNSANLAR!
Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!
İNSANLAR!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.
MÜ'MİNLER!
Size iki emanet bırakıyorum ki onlara sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah Kitabı Kur'an ve O'nun peygamberinin sünnetidir.
MÜ'MİNLER!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...
ASHABIM!
Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.
İNSANLAR!
Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.
İNSANLAR!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İNSANLAR!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
MUHTEŞEM BİR DUÂ!
Şehîd ‘Ali Şeriâtî ’nin “Beğenilen Fiiller ve Övülen Ahlâkı İsteme Duâsı” ndan...
Daha fazlası için ‘Ali Şeriâtî : DUÂ (Istanbul, Birleşik Yayıncılık, 1996) adlı kitaba bakmanızı tavsiye ederim…
İlâhî!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline rahmet gönder.
Îmânımı, îmânın en olgun ve yüce derecelerine ulaştır.
İnanç ve akîdemi de, akîdelerin en fazîletli noktasına eriştir.
Niyetimi, niyetlerin en iyisine, amelimi, amellerin en güzel noktasına yücelt.
İlâhî!
Kendi Lütfunla benim niyetimi olgun, saf ve berrak kıl.
İlâhî!
İnancımı sağlam ve sabit kılarken, Kudretinle de benden doğmuş kötülükleri ıslah buyur.
Ey Yüce Rabbim!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline rahmet gönder.
Gölümün sürekli meşgul olduğu azığını yeterli kıl.
Zamanımı, yalnızca yaratılış sebebim olan şeylerde harcat.
Beni Sen’den başkalarına yakarıcı kılma.
Bana Rahmet sofranı yay.
Beni mal, mülk, mevki ve şöhret hırsından koru.
İzzet ve şerefimi, kibir ve gururun peşinden dolanan bir tutkun eyleme.
Beni Kendi kulluğuna râm kıl.
İbâdetlerimi, kendini beğenmişlik içinde yok etme.
Benim elimden insanlara hayr yönelt.
Ellerimin insanlara hep hayr verici olmasını dilerim.
Bana Yüce Ahlâkı bağışla.
Beni, kendini beğenmişlikten ve kendini övmekten sakındır.
İlâhî!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline rahmet eyle.
Senin dîninin yerine sapık yötem ve yollar edinmeyeceğim; Senin Hakk olan yolundan sapmayacağım!
Hidâyetine erişmeyi benim için de kolaylaştır.
Beni, ömrüm olduğu sürece, Sana itaat yolunda bir hizmetkâr olarak yaşat.
Rabbim!
Benim hakkımda:
Kincilerin şiddetli kinini sevgiye,
Islah ehlinin kuşkularını güvene,
Yakınların düşmanlığını dostluğa,
Akrabaların geçimsizliğini iyiliğe,
Akrabaların umursamazlık ve önemsemeyişlerini yardıma,
Yalnızca hoş sohbetlere dayalı arkadaşlıkları gerçek dostluğa,
Hakaret ve hafife almaya dayalı arkadaşlığı samimiyete,
Sitemcilerin acı veren korkularını tatlı bir güvenceye çevir.
İlâhî!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline rahmetini gönder.
Bana sitem edene karşı dilimi;
Benimle savaşan düşmana karşı elimi;
Ve küfürde inatlaşana karşı da imânımı muzaffer kıl.
Bana tuzak kurana karşı tuzağımı; zulmetmek isteyene karşı gücümü; beni ayıplayarak bana sövene karşı, onu yalanlayıp, ona karşı durma gücünü ve beni tehdit edene karşı selâmetimi bana bağışla.
Allah’ım!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âlinden rahmetini esirgeme.
Bana karşı hile, ihanet ve sahtekârlıkla davranana, ihlâs ve öğüt ile karşılık vermeyi; benden uzaklara kaçana da iyilik ve hayr ile yaklaşmayı ihsan eyle.
Beni umutsuzluğa düşürene bağışlama ile; aleyhimde gıybet edene, onu hayr ile anarak karşılık vermeyi nasîb eyle.
İyiliğe karşı şükrü, kötülüğe karşı direnmeyi de nasîb eyle.
Rabbim!
Beni, Adaletinin yaygın sofrasında sâlihlik elbisesiyle süsle.
Öfkesini yenen;
Fitne ve düşmanlık ateşini söndüren;
Bireyleri toparlayan;
Halkın arasını bulan;
Mü’minlerin ayıplarını örtüp, iyiliklerini açıklayan;
Yumuşak huylu;
Alçakgönüllü;
İyi davranışlı;
Vakar sahibi;
İyi ilişkiler içinde bulunan;
Öncelikle fazîleti arayan;
Ni’metlere şükretmesini bilen;
Ne kadar zor olursa olsun, her zaman ve her yerde Hakk’ı söyleyen;
Hareket ve sözlerinde – İslâm’a uygun olduğu sürece – ısrarlı olan;
Hayrı çoğaltan;
Çok olan şerri azaltmaya çalışan;
... ve diğer tüm iyi niteliklere sahip kullarının elbisesini giymeyi, onlar gibi olmayı bana da nasîb eyle.
Bu vasıfları da Sana kulluğun devamı ve olgun bir görüş sahibi olma yolunda kullanmayı nasîb eyle.
Allah’ım!
Şeytanın kalbime ektiği ve yerleştirdiği şüpheyi, kuşkuculuğu, kıskançlığı
Senin Azametini anmaya
Senin Kudretini tefekkür etmeye ve
Senin düşmanlarına karşı tedbir almaya yönelik bir biçime çevirmeni ve bana bu gücü bağışlamanı niyâz ederim.
Şeytanın dilime yerleştirdiği kötü kelimeleri;
Hoş olmayan sözleri;
Irza, nâmusa sövmeyi;
Bâtıla tanıklık etmeyi;
Hazırda olmayan bir mü’mini çekiştirerek gıybet etmeyi;
Hazır olana da kötü söz söylemeyi ve buna benzer bütün kötü ve çirkin davranışlarımı
Seni Hamd ve Senâda yoğunlaşma yolunda titizlik ve çaba göstermeye;
Ni’metlerinin değerini bilmeye;
İhsânını itirafa ve Ni’met ve İhsanlarına şükretmeye yönelt ve kendimi bu şekilde değiştirebilme gücünü ihsân eyle.
Allah’ım!
Bana hidâyete eren bir mantık ve takva düsturlarını içeren bir ilham bağışla.
Huy ve kişiliğimde en temize ulaşma yolunda bana başarı ihsân eyle.
Beni en beğendiğin işlerde görevlendir.
Bana o en doğru yolda, Sırât-ı Mustakîm’de yürümeyi nasîb eyle.
Bana Senin nizâmını hayatıma uygulamayı, hayata aktarmayı ve gerekirse yıne Senin nizâmın uğrunda ölmeyi nasîb eyle.
İlâhî!
Bütün bu dilediklerimi Kudretinle yarat.
Korktuğum şeylerden de İzzetinde bir sığınak bağışla.
Yâ Rabbî!
Beni Gücünle koru; evimi yoksulluk ve dar geçimlilikten koruyarak, beni kullarına el açar minnet duyar duruma düşürme.
İlâhî!
Biliyorum, boyun eğilecek, el açılacak tek merci Sensin.
Beni Sana boyun eğişimde başarılı kılarken, kullarının şerrinden uzak tut.
Sana çok hamdetme gücü ver.
Allah’ım!
Ömrümü mağfiretinle sona erdir.
İsteklerimi Rahmetinle gerçekleştir.
Yolumu, hoşnûd olduğun hedefe giden bir yol yap.
Amelimi bütün hayatım boyunca iyiliğe yönelik kıl.
İlâhî!
Gaflete düştüğüm zamanlarda Seni anmak için beni uyandır.
Beni, ömrünü sana ibâdet ederek geçirenlerden eyle.
Senin sevgine varan yolu aydın bir biçimde görme yeteneğini bana ihsân eyle.
Bana dünyada ve âhirette hayr ihsân eyle.
İlâhî!
Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline ve ashâbına rahmetini ulaştır.
Sen, o’ndan önce bazı kullarına Rahmetini ulaştırdığın gibi, o’ndan sonra da bazı kullarına Rahmetini ulaştıransın.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rabbimiz; bize dünyada iyilik ve âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azâbından koru
<!-- alnumel Kuran-i Kerim Kodu Baslangici -->
<center>
<IFRAME SRC=http://www.alnumel.com/kuranim.htm width=140 height=152 frameborder=0 scrolling=no></IFRAME>
</center>
<!-- alnumel Kuran-i Kerim Kodu Bitisi -->
DINI BILGILER
Aziz, Muhterem Kardeşim…
Mademki İslam’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk ve¬riyorsun, O halde iyi dinle: VAZİFEN, dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısı¬racak. BUNA SEVİNECEKSİN.Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Musa’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Ko¬nuştuğun için zindana koyacaklar, SEVİNECEKSİN.
Çöllere sürülürsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu SABIRLA SEYREDECEKSİN.Karanlık zindanlara salarlarsa, ışık; paslı vicdanları görürsen, ümit; imansız kalplere rast¬lar¬san NUR vereceksin. Sen verdiğin için suç, sen getirdiğin için ceza, sen konuştuğun için mah¬kûm olacaksın. Ve buna ŞÜKREDECEKSİN.Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’ân’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep edecek¬sin. Kimse ile görüştürmezlerse, mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi NUR arayan¬ları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin.
MAKAMLAR, SERVETLER verirlerse, NEFSİNİ UNUTACAKSIN.
Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, HİSSİYATINI TERK EDECEKSİN… önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın Unutma! nerede olursan ol; küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin.Bir gün Kur’an etrafın¬daki surların yıkıldığım görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl, nasıl sende içinde fedai olacak mısın?
Bu mektubu okuyunca, Mesnevi’yi okuyan Yunus Emre gibi “Uzun olmuş” diyeceksin. O’¬nun gibi ben olsa idim: “Ete, kemiğe bürünürdüm.Yunus diye görünürdüm” derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya, kısaca “KUR’AN TALEBESİ OLACAKSIN” deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira, İslâm yoluna giren; bilir ki, bu yol kıldan ince, kı¬lıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.
Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rı¬zası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalalete düşen din kardeşlerimin, kı¬sa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenab-ı Vacib-ül Vücud olan Hazret-i Allah’tan niyaz eylerim…
AMIN..
Peygamber Efendimizin mütevazı sofrası
Peygamber Efendimizin sofrası yiyecekler bakımından fakir, fakat muhtaçlara yardım ve Allah'a şükür bakımından sofraların en zengini olmuştur. Hz. Peygamber ekmek ve yemek israfına meydan vermemiştir. O'nun sofrasına haram hiç girmemiştir.
Hz. Peygamber, münferit yemek yemenin bereketli olmayacağını ve ailede topluca sofraya oturmak gerektiğini Yemeği topluca yiyiniz, dağınık olmayınız, şüphesiz ki bereket topluca yemektedir şeklinde ifade etmiştir. Herkes gibi bazı yemekleri diğerlerinden daha çok sevse de, topluluk içinde beğenmediği yemeği kötülememiş ve kötülenmesini de yasaklamıştır.Hoşlanmadığını bırak,onu başkasına haram etme diyerek başkalarının arzularına saygılı olmak gerektiğini vurgulayıp, yiyeceklerin ziyan olmasını engellemiştir.
Hz. Peygamber, iktisâdî kurallara son derece riayet etmiş ve ekmek, yemek israfına meydan vermemiştir. O, yere düşen lokmaların, yiyeceklerin insanlara zarar verecek maddelerden temizlenip yenilmesini söyleyerek tabaklarda yiyecek bırakılmamasına şahsen özen göstermiştir. Diğer yandan yemede ölçünün kaçırılmamasını tenbihleyip, Hiçbir insan, karnından daha kötü bir kap doldurmuş olamaz.buyurmuştur.
Peygamber sofrasında sevilen ve yenilen siyecekler:
Hz.Peygamber, bal ve diğer tatlıları çok severdi. Et suyu ile yapılan bir çorbaya ekmek doğrayıp kaynatılarak hazırlanan tirit yemeği en çok sevdiği yemeklerdendi. Tam kıvama gelmemiş hurma ile karpuz yemek de hoşlandıkları arasındadır. Salatalığı tuzlayıp yemek de âdetiydi. Hiç söylemeye gerek yok ki, o devirde en çok yenilen et yemekleridir ve bu tür yemekler Hz. Peygamberin aynen tirit gibi en çok sevdiği yemekler arasındadır.
Şüphesiz ki Arabistanda herkesin olduğu gibi Peygamber ailesinin de en başta gelen besin kaynakları hurma ve arpadır. Hurma, yarımadada açlığa karşı bir teminat olmuştur.
Süt de, en çok müracaat edilen bir içecektir. Hz. Peygamberin bizzat avlusunda barınan davarlarının sütünü sağarak ailesine yardımcı olduğu vâkidir. Süt, diğer ailelerde olduğu gibi, Peygamber Ailesinde hurma ve arpa ekmeği gibi temel gıda maddesi durumundadır ve misafirlere de en çok ikrâm edilen içecektir.
Peygamber mutfağında çekilen sıkıntılar ve sofra tarzı:
Vazifelerin en ağırıyla görevlendirilen Hz. Muhammed (sav) ve dolayısıyla ailesi sık sık geçim sıkıntısı içine düştüler. Büyük dâvânın tebliği, Hz. Peygambere şahsen geçim peşinde koşma imkânı vermiyordu. Aynı dâvâda Ona yardımcı olanlar da başlangıçta bu sıkıntıları çektiler. Sıkıntıların en başında şüphesiz ki yeterli rızkı temin edememe geliyordu. Hz. Peygamber kıt imkânlar ile ailesinin nafakasını sağlamaya çalışıyordu.
Rasûlullahın ailesinin yiyecek bakımından çektikleri sıkıntılar ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hz. Peygamberin açlıktan karnına taş bağlaması da bunlar arasındadır. Hâne-i Saadet hakkında bizlere geniş bilgiler sunan Hz. Âişe, Rasûlullahın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder:
Hz. Peygamberin midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O,
et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.
Şüphesiz ki, bir defada çok çeşitli şeyler yememek sıhhat bakımından gereklidir. Fakat, Hz. Peygamberin burada sadece tek şey yemesi, gıda maddeleri azlığından kaynaklanmaktadır. Onun ekmek kalitesi hakkında ise Enes (r.a.) bize şu bilgiyi veriyor:
Rasûlullah, Allaha kavuşuncaya kadar ince undan yapılmış ekmek ve
kızarmış koyun eti yememiştir.
Bir kısım hadislerden ailede kepekli ekmek yenildiği fakat Peygamberin hanımlarının, elekleri olmaması sebebiyle, ekmeklik una üfleyerek onu kısmen kepekten arındırdıkları ve böylece biraz daha has bir ekmek yaptıkları anlaşılıyor. Bu dönemlerde Kurân-ı Kerîmde geçen; zeytin, nar ve incir gibi yiyeceklerin yetiştiği bölgelere daha henüz Müslümanların erişemedikleri anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamberin mutfak hizmetlerine gelince,
Onun hanımları yemekleri kendileri pişiriyorlardı. Meselâ: Safiyyenin (r.a.) yemek pişirmesi meşhurdur. Hz. Âişe;Onun gibi yemek pişireni görmedim diyor.
Kaynaklarda Rasûlullahın mutfağında çalıştırılan herhangi bir hizmetçi câriyeye rastlanmamaktadır. Hz. Peygamberin eline sonradan hepsini âzâd ettiği bazı köleler ve câriyeler geçmiştir. Bunlar kısa sürelerde bağ-bahçe ve hayvan gütme işlerinde istihdam edilmişlerdir. Ev haricindeki işlerde istihdam edildiği anlaşılan bu köleleri Rasûlullah, çok kısa sürelerle elinde tutmuş olmalı ki kaynaklar onların gördükleri hizmetler hakkında fazla bir mâlûmat vermezler. Rasûlullahın aşçısının olmamasına karşılık ashaptan bazılarının aşçıları-ekmekçileri olmuştur. Meselâ:
Ona on yıl hizmet etmiş olan Enesin (r.a.) sonradan bile olsa bir ekmekçisi olmuştur.
Muhtemelen Hz. Peygamberin hanımları, ekmeklik unlarını, el değirmenlerinde kendileri öğütüyorlardı. Bizi bu düşünceye iten şey, kızı Fatımânın (r.a.) babasından; ellerinin un değirmeninden nasırlaştığını öne sürerek kendisine bir hizmetçi köle verilmesini yahut satın alınmasını isteyip de bu talebinin, muhtaçların ihtiyaçları yüzünden, yatağa, Allahı tesbih edip yorgun gitmenin daha hayırlı olacağı düşüncesiyle geri çevrilmesidir.
Altın ve gümüş kap kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullahın sofra biçimini, Ona küçük yaşta 10 yıl hizmet etmiş olan Enesten (r.a.) dinleyelim:
Ben Hz. Peygamberin küçük sahanlarda yemek yediğini, Ona ince undan ekmek pişirildiğini ve Onun masada yemek yediğini bilmiyorum. (hadisi rivâyet eden Katâdeye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevâben; (yer) sofralarında yiyorlardı, dedi.
Peygamberin evinde hurma dal ve yapraklarından örülmüş hasırlar üzerinde yemek yenirdi. Ekseriyetle ağaçtan yapılmış eşya sandıkları, tabaklar, maşrapa ve diğer mutfak eşyaları kullanılıyordu. Yemekten sonra Hz. Peygamberin bir tavsiyesi olarak elleri kurulamada peçete ve havlu kullanılırdı.
Hz. Peygamberin muhtaçlara çıkardığı sofralar ve siyasî sofraları:
Hz. Peygamber, gerek Suffada barınan yersiz-yurtsuz fakirleri ve gerek diğer muhtaçları, açları, sadaka ve zekât gibi çeşitli imkânlardan faydalandırıyordu. Bazı durumlarda onlardan bir kısmını evine yemeğe götürür ve imkânı olan Müslümanlara da aynı şeyi yaptırırdı.
Hz. Peygamber ayrıca Nadiroğulları ve Hayber arazilerinden şahsî idaresine geçen yerlerden sağladığı gelirlerden, elçileri ve siyasî heyetleri de ağırlıyor ve onlara yemek çıkartıyordu. Hicretin 9. yılından itibaren Medineye çok sayıda heyetler gelmeye başladı. Hz. Peygamber bunları misafirhanelerde barındırıyor ve onlara sofra çıkartıyordu.
Heyetlere nelerin ikrâm edildiğini kaynaklardan öğrenebiliyoruz; Yemâme bölgesinden Hanîfe Halkı heyeti geldiğinde ki kaynaklarda bunların 10 küsûr kişi oldukları kayıtlıdır- misafirhanede konuk edildiler. Kendilerine akşam-sabah; bazen ekmek ve et, bazen ekmek ve süt, başka bir zaman ekmek ve tereyağı, bazen de hurma ikram ediliyordu. Muhtemelen diğer heyetlere de, imkânlara göre değişiklik gösterse de, buna benzer şeyler ikrâm ediliyordu. Ebu Hureyre; akın akın gelenlerin ve misafirlerin çokluğundan dolayı Hz. Peygamberin aç kaldığından söz etmektedir. Devlet gelirleri yeterli olmadığından Hz. Peygamber her yere yardım elini uzatmak zorunda kalıyor ve bu sebeple Onun sofrası devlet adına evinin dışına da taşıyordu.
Alak Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.
5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.
6. Gerçek şu ki, insan azar.
7. Kendini kendine yeterli gördüğü için.
8. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
9. Gördün mü şu men edeni,
10. Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)? *
11. Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur,
12. Yahut takvayı emrediyorsa?
13. Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!
14. (Bu adam) Allah'ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!
15. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız).
16. O yalancı, günahkar alından (perçemden),
17. O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın.
18. Biz de zebanileri çağıracağız.
19. Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!
Ankebût Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif. Lam. Mim.
2. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? *
3. Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
4. Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!
5. Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.
6. Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).
7. İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.
8. Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
9. İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.
10. İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? *
11. Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).
12. Kafirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.
13. (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir. *
14. Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
15. Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu alemlere bir ibret yaptık.
16. İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.
17. Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
18. Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir.
19. Allah'ın, yaratılanı ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu(nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. *
20. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.
21. O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
22. Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız. *
23. Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler -işte onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.
24. Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.
25. (İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lanet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.
26. Bunun üzerine Lut ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi. *
27. Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükafatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin) dendir.
28. Lut'u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!
29. (Bu ilahi ikazdan sonra hala) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!
30. (Lut:) Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim! dedi. *
31. Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.
32. (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lut var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta) kalacaklar arasındadır.
33. Elçilerimiz Lut'a gelince, Lut onlar hakkında tasalandı ve (onları korumak için) ne yapacağını bilemedi. Ona: Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler. *
34. "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz."
35. Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır. *
36. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi. *
37. Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. *
38. Âd ve Semud'u da (helak ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.
39. Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.
40. Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.
41. Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi! *
42. Allah, onlar'ın kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
43. İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir. *
44. Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişane bulunmaktadır.
45. (Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. *
46. İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.
47. (Resulüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kafirler (inatları yüzünden) bile bile inkar eder. *
48. Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
49. Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkar eder.
50. "Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
51. Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.
52. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp Allah'ı inkar edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.
53. Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir.
54. (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kafirleri çepeçevre kuşatacaktır.
55. O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara): "Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!" diyecektir.
56. Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin. *
57. Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
58. İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedi kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!
59. Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.
60. Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir. *
61. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?
62. Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
63. Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
64. Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!
65. Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.
66. Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!
67. Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsi bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hala batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? *
68. Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalimi kimdir? Cehennemde kafirlere yer mi yok!
69. Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.
Âl-i İmrân Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif. Lam. Mim. *
2. Hayy ve kayyum olan Allah'tan başka ilah yoktur. *
3. (Resulüm!) O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.
4. Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Furkan'ı indirmiştir. Bilinmeli ki, Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir. *
5. Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
6. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.
7. Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. *
8. (Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.
9. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.
10. Bilinmelidir ki inkar edenlerin ne malları ne de evlatları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar cehennnemin yakıtıdır.
11. (Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim ayetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.
12. (Resulüm!) İnkar edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü bir yerdir! *
13. (Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kafir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.
14. Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzelyer, Allah'ın katındadır.
15. (Resulüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür. *
16. (Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!" diyen;
17. Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).
18. Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilah yoktur.
19. Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur. *
20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir. *
21. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!
22. İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur. *
23. (Resulüm!) Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri (yahudileri) görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın Kitab'ına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir gurup cayarak geri dönüyor.
24. Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır.
25. Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?
26. (Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
27. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin. *
28. Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kafirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır. *
29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir. *
30. Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.
31. (Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
32. De ki: Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.
33. Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. *
34. Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.
35. İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin."
36. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
37. Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. *
38. Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.
39. Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler. *
40. Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar.
41. Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.
42. Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.
43. Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.
44. (Resulüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin. *
45. Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesih'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır. *
46. salihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak. *
47. Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o da oluverir.
48. (Melekler, Meryem'e hitaben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretecek.
49. İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
50. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helal kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin. *
51. Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.
52. İsa, onlardaki inkarcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havariler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız, cevabını verdiler. *
53. (Havariler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.
54. (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.
55. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kafirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
56. İnkar edenler var ya, onları dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım; onların hiç yardımcıları da olmayacak.
57. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükafatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.
58. (Resulüm!) Bu söylenenleri biz sana ayetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.
59. Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. *
60. Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.
61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lanet dileyelim. *
62. Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru haberlerdir. Allah'tan başka ilah yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
63. Eğer yine yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, bozguncuları hakkıyla bilendir.
64. (Resulüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.
65. Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
66. İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz. *
67. İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.
68. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.
69. Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.
70. Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?
71. Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? *
72. Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.
73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın. " (Resulüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getireceklerine de (inanmayın)." De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir. *
74. Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.
75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmilere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar. *
76. Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.
77. Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
79. Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. *
80. Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi?
81. Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.
82. Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir. *
83. Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
84. De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.
85. Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. *
86. İman etmelerinden, Resul'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkarcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
87. İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır.
88. Bu lanete ebedi gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz.
89. Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
90. İnandıktan sonra kafirliğe sapıp sonra inkarcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.
91. Gerçekten, inkar edip kafir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.
92. Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir. *
93. Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helal idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.
94. Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.
95. De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.
96. Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke'deki (Kabe)dir.
97. Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir. *
98. De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?
99. DeDe ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevkederler.
101. Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
102. Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. *
103. Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.
104. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. *
105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
106. Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kafir mi oldunuz? Öyle ise inkar etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).
107. Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler; orada ebedi kalacaklardır.
108. İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.
109. Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır.
110. Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır. *
111. Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
112. Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.
113. Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar.
114. Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.
115. Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir. *
116. İnkar edenler var ya, onların malları da evlatları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedi kalacaklardır.
117. Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgarın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar. *
118. Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.
119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. *
120. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
121. Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.
122. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. *
123. Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.
124. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
125. Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
126. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.
127. Allah, kafirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler diye, size yardım eder).
128. Ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur yahut (müslüman olsunlar da) tevbelerini kabul etsin, ya da (ısrar ederlerse) onlara azap etsin diye (Allah Bedir'de size yardım etti). Çünkü onlar zalimdirler. *
129. Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
130. Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. *
131. Kafirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!
132. Allah'a ve Resul'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
133. Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
134. O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.
135. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. *
136. İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!
137. Sizden önce nice (milletler hakkında) ilahi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!
138. Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.
139. Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. *
140. Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. *
141. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kafirleri de helak etmek ister.
142. Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
143. Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu karşınızda gördünüz. *
144. Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükafatlandıracaktır. *
145. Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
146. Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
147. Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
148. Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları sever.
149. Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.
150. Oysa sizin mevlanız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
151. Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kafirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür! *
152. Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.
153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
154. Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir. *
155. (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir.
156. Ey iman edenler! Sizler, inkar edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
157. Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.
158. Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.
159. O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. *
160. Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.
161. Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir. *
162. Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.
163. Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.
164. Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter. *
166,167. 'İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok, kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir.
168. (Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.
169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.
170. Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
171. Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.
172. Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükafat vardır.
173. Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler. *
174. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. *
175. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. *
176. (Resulüm) İnkarda yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
177. Şurası muhakkak ki, imanı verip inkarı alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elim bir azap vardır.
178. İnkar edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
179. Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır. *
180. Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. *
181. "Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı! *
182. Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.
183. "Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz? *
184. (Resulüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi.
185. Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.
186. Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.
187. Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!
188. Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.
189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.
190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.
191. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabındankoru ! *
192. Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.
193. Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, uhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
194. Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vadettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vadinden caymazsın!
195. Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükafat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.
196. İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! *
197. Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!
198. Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedi olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.
199. Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.
200. Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat göster
Ahzâb Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Ey Peygamber! Allah'tan kork, kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.
2. Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
3. Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.
4. Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, "zıhar" yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlatlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. *
5. Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
6. Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır. *
7. Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz aldık.
8. Allah bu sözü doğruları doğruluklarıyla sorumlu kılmak için aldı. Kafirler için de çok acıklı bir azap hazırladı. *
9. Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.
10. Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman;
11. İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
12. Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resulü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı. *
13. Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesribliler (Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette değil, diyerek Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.
14. Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde pek eğlenmezlerdi. *
15. Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyeti gerektirir!
16. (Resulüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.
17. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.
18. Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına: "Bize katılın" diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.
19. (Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır. *
20. Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.
21. Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. *
22. Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı. *
23. Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.
24. Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadakatları sebebiyle mükafatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
25. Allah, o inkar edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.
26. Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. *
27. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter.
28. Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. *
29. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır.
30. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.
31. Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükafatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
32. Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin. *
33. Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. *
34. Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.
35. Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.
36. Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
37. (Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. *
38. Allah'ın, kendisine helal kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebal yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın adeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.
39. O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.
40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
41. Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.
42. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. *
43. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.
44. Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara iltifatı, "selam" dır. Allah onlara çok değerli mükafat hazırlamıştır.
45. Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
46. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).
47. Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.
48. Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.
49. Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp da, henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın. *
50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. *
51. Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halimdir. *
52. Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helal değildir. Allah her şeyi gözetler.
53. Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır. *
54. Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir. *
55. Onlara (Peygamber'in hanımlarına), babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan cariyelerinden dolayı bir günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. *
57. Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır. *
58. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.
59. Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
60. Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.
61. Hepsi de lanetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler.
62. Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
63. İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.
64. Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.
65. (Onlar) orada ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.
66. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.
67. Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler.
68. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.
69. Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi. *
70. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
71. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
72. Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. *
73. (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. *
Asr Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Asra yemin ederim ki
2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. *
Beyyine Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkarcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
2. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.
3. En doğru hükümler vardır şu sahifelerde.
4. Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5. Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur. *
6. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkarcılar, içinde ebedi olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.
7. İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.
8. Onların Rableri katındaki mükafatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na saygı gösterenler) içindir.
Beled Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Andolsun bu beldeye ,
2. Ki sen bu beldedesin ,
3. Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,
4. Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.
5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. " Pek çok mal harcadım " diyor. *
7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?
8. Biz ona iki göz vermedik mi?
9. Bir dil ve iki dudak ,
10. Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik .
11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.
12. O sarp yokuş nedir bilir misin?
13. Köle azat etmek,
14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,
15. Yakınlığı olan bir yetime.
16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
18. İşte bunlar sağdakilerdir. *
19. Ayetlerimizi inkar edenler ise işte onlar soldakilerdir,
20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.
Bakara Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif. Lam. Mim.
2. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
3. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
6. Gerçek şu ki, kafir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
8. İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler.
9. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
10. Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.
11. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.
12. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.
13. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).
14. (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
15. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
16. İşte onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir. *
17. Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. *
18. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
19. Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
20. (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
22. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
23. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
24. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kafirler için hazırlanmıştır.
25. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedi kalıcılardır. *
26. Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kafir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır). *
27. Onlar öyle (fasıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. *
28. Ey kafirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz. *
29. O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.
30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. *
31. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
32. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.
33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.
34. Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu. *
35. Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.
36. Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
37. Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır. *
38. Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
39. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.
40. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vadettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
41. Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkar edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
42. Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
43. Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin.
44. (Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
45. Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. *
46. Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.
47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle aleme üstün kıldığımı hatırlayın. *
48. Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.
49. Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. *
50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk. *
51. Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz. *
52. O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.
53. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile batılı ayıran hükümleri verdik.
54. Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri kabul eden ancak O'dur.
55. Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.
56. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz. *
57. Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve "Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz" (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.
58. (İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hıtta!" (Ya Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik. *
59. Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. *
60. Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.
61. Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın ayetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir. *
62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir. *
63. Sizden sağlam bir söz almış, Tur dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
64. Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.
65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.
66. Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakiler için de bir öğüt vesilesi kıldık. *
67. Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.
68. "Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size emredileni hemen yapın, dedi.
69. Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi.
70. "(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz" dediler.
71. (Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. "İşte şimdi gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
72. Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
73. "Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun" dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir. *
74. (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
75. Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
76. (Münafıklar) inananlarla karşılaştıklarında "İman ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor musunuz? derler.
77. Onlar bilmezler mi ki, gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da Allah bilmektedir.
78. İçlerinde bir takım ümmiler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar. *
79. Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!
80. İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
81. Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
82. İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
83. Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekatı verin" diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz. *
84. (Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.
85. Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hemde) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
86. İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir. *
87. Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz. *
88. (Yahudiler peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir" dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lanet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar.
89. Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkarcılaradır. *
90. Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkar ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.
91. Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.
92. Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
93. Hatırlayın ki, Tur dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor! *
94. (Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.
95. Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. *
96. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.
97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir. *
98. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin düşmanıdır.
99. Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkar eder.
100. Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
101. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kafir olmadı. Lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kafir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı! *
103. Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusalardı, şüphesiz, Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı!
104. Ey iman edenler! "Raina" demeyin, "unzurna" deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kafirler için elem verici bir azap vardır. *
105. (Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kafirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
106. Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir. *
107. (Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
108. Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur. *
109. Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
110. Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.
111. (Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.
112. Bilakis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler. *
113. Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.
114. Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
115. Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir. *
116. "Allah çocuk edindi" dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir. *
117. (O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. *
118. Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik.
119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
120. Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkar edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır. *
122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle aleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın.
123. Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler. *
124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.
125. Biz, Beyt'i (Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.
126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkar ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! *
127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. *
128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.
129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
130. İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
131. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.
132. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).
133. Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.
134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
135. (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi. *
136. "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbata indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin. *
137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.
138. Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin). *
139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
140. Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbatın yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
141. Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz. *
142. İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.
143. İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kabe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir. *
144. (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
145. Yemin olsun ki (habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun. *
146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler. *
147. Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!
148. Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
149. Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
150. (Evet Resulüm ! ) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
151. Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik.
152. Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!
153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. *
154. Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.
155. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
156. O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.
157. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. *
158. Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir. *
159. İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.
160. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.
161. (Ayetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir.
162. Onlar ebediyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.
163. İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, rahmandır, rahimdir. *
164. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır.
165. İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.
166. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. *
167. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.
168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.
169. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. *
170. Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
171. (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler. *
172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
173. Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir. *
174. Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. *
175. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
176. O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir. *
177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!
178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. *
179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. *
180. Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur. *
181. Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir. *
182. Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder de (alakalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem de esirgeyendir. *
183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
184. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. *
186. Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. *
187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. *
188. Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin. *
189. Sana, hilal şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lakin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz. *
190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.
191. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir.
192. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafur ve rahimdir.
193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
194. Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakilerle beraberdir. *
195. Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever. *
196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının. *
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz. *
199. Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
200. Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
201. Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
202. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.
203. Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız. *
204. İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır.
205. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.
206. Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!
207. İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir. *
208. Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
209. Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azizdir, hakimdir.
210. Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı artık değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.
211. İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik. Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (ayetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir.
212. Kafir olanlar için dünya hayatı cazip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir. *
213. İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir. *
214. (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. *
215. Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. *
217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkar etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mani olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar. *
218. İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafur ve rahimdir.
219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaç fazlasını" de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. *
220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakimdir. *
221. İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklar. *
222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Ya Muhammed!) müminleri müjdele! *
224. Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve bilir.
225. Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lakin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir.
226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.
227. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir. *
228. Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azizdir, hakimdir. *
229. Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
230. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar. *
231. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikah altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.
232. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. *
233. Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) varis üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.
234. Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir. *
235. (İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lakin, meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikah kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafurdur, halimdir.
236. Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikah bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vaz geçmeniz), takvaya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.
238. Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın. *
239. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın).
240. Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkındayaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur. Allah azizdir, hakimdir.
241. Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
242. Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
243. Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkardır. Lakin insanların çoğu şükretmez. *
244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
245. Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.
246. Musa'dan sonra, Beni İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir. *
247. Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Talut'u size hükümdar olarak gönderdi dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir" dedi. *
248. Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alameti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alamet vardır, dedi. *
249. Talut askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
250. Calut ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kafir kavme karşı bize yardım et, dediler.
251. Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Calut'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü alt üst olurdu. Lakin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. *
252. İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. *
253. O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkar etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lakin Allah dilediğini yapar. *
254. Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkar edenler elbette zalimlerdir.
255. Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. *
256. Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir. *
257. Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar. *
258. Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
259. Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi. *
260. İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hakimdir, buyurdu. *
261. Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.
262. Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.
263. Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.
264. Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kafirleri doğru yola iletmez. *
265. Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar. *
267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.
268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vadeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.
269. Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. *
270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur.
271. Eğer sadakaları (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne ala! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir. *
272. (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
273. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir. *
274. Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler. *
275. Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. *
277. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
278. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.
279. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
280. Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekata) saymak sizin için daha hayırlıdır.
281. Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.
282. Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. *
283. Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir. Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun. Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkardır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
284. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.
285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.
286. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla. *
|
|
Bakara Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif. Lam. Mim.
2. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakiler (sakınanlar ve arınmak
isteyenler) için bir yol göstericidir.
3. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah
yolunda harcarlar.
4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe
de kesinkes inanırlar.
5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de
ancak onlardır.
6. Gerçek şu ki, kafir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için
birdir; iman etmezler.
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir
çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
8. İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe
inandık" derler.
9. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar
ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
10. Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını
çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap
vardır.
11. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah
edicileriz" derler.
12. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.
13. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç,
sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!"
derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya
bilmezlikten gelirler).
14. (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler.
(Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle
beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
15. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat
verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
16. İşte onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu
ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir. *
17. Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir.
O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir
ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. *
18. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
19. Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun
karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu)
gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını
kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
20. (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı
aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde
kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi.
Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur
ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
22. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten
su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık
bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
23. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun
benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi
(yardımcılarınızı) da çağırın.
24. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan
cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kafirler için hazırlanmıştır.
25. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler
olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak
yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar
onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette
tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedi kalıcılardır. *
26. Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı
misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin
Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kafir olanlara gelince: Allah
böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır,
birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları
saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır). *
27. Onlar öyle (fasıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler.
Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten
vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara
uğrayanlardır. *
28. Ey kafirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı
nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda
O'na döndürüleceksiniz. *
29. O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde)
semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi
hakkıyla bilendir.
30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar:
Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat
çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara:
Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. *
31. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer
siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
32. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize
öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak
sensin, dediler.
33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem
onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda
görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta
olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.
34. Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi
secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu. *
35. Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla
istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın.
Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz,
dedik.
36. Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları
(cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak
ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
37. Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe
etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır. *
38. Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim
hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü
çekmezler.
39. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar
orada ebedi kalırlar.
40. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü
yerine getirin ki, ben de size vadettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
41. Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman
edin. Sakın onu inkar edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile
satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
42. Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
43. Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin.
44. (Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz)
halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor
musunuz?
45. Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz),
Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. *
46. Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve
bunu kabullenen kimselerdir.
47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle aleme
üstün kıldığımı hatırlayın. *
48. Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede
bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz;
onlara asla yardım da yapılmaz.
49. Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın
en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık
için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde
Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. *
50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un
taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk. *
51. Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek
buzağıyı (tanrı) edindiniz. *
52. O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.
53. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile batılı ayıran hükümleri
verdik.
54. Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle
kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü
duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir.
Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri kabul eden ancak
O'dur.
55. Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız,
demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.
56. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz. *
57. Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve
"Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz" (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece
kendilerine kötülük ediyorlardı.
58. (İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde
bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hıtta!" (Ya Rabbi bizi affet)
deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını)
fazlasıyla vereceğiz, demiştik. *
59. Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun
üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı
bir azap indirdik. *
60. Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik.
Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:)
Allah'ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.
61. Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz;
bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından,
sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha
iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira
istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine
aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler
(onların başına), Allah'ın ayetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak
peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir. *
62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sabiilerden
Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında
mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü
çekmeyeceklerdir. *
63. Sizden sağlam bir söz almış, Tur dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle
tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
64. Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve
rahmeti olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.
65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık
maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.
66. Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan
gelenlere bir ibret dersi, müttakiler için de bir öğüt vesilesi kıldık. *
67. Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı
ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.
68. "Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa:
Allah diyor ki: "O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size emredileni
hemen yapın, dedi.
69. Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O
diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi.
70. "(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize
açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma
yolunu buluruz" dediler.
71. (Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer
sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan
bir inektir. "İşte şimdi gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup)
kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
72. Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız.
Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
73. "Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun" dedik.
Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini (Peygamberine
verdiği mucizelerini) gösterir. *
74. (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş
gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah
korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
75. Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki
onlardan bir zümre, Allah'ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile
onu tahrif ederlerdi.
76. (Münafıklar) inananlarla karşılaştıklarında "İman ettik" derler. Birbirleriyle
başbaşa kaldıkları vakit ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri),
Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz;
bunları düşünemiyor musunuz? derler.
77. Onlar bilmezler mi ki, gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da Allah bilmektedir.
78. İçlerinde bir takım ümmiler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler. Bütün
bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar. *
79. Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu
Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay
haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!
80. İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler.
De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-,
yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
81. Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o
kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
82. İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.
83. Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,
ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış
ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekatı verin" diye de emretmiştik.
Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz. *
84. (Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi
yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda
bunları kabul etmiştiniz.
85. Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor,
aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı
birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor
hemde) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa
siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle
davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en
şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
86. İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne
azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir. *
87. Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik.
Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe
ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını
yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz. *
88. (Yahudiler peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir" dediler. Hayır;
küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lanet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar.
89. Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından
ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri
gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle
inkarcılaradır. *
90. Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için
Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkar ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir
şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kafirler için alçaltıcı
bir azap vardır.
91. Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize
indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o
Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey
Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın
peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.
92. Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler
olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
93. Hatırlayın ki, Tur dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi
kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik,
dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer
inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor! *
94. (Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında
diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi
ölümü temenni edin (bakalım), de.
95. Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle
hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. *
96. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun.
Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç
kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.
97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı
senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için
de müjdeci olarak o indirmiştir. *
98. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa
bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin düşmanıdır.
99. Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar
inkar eder.
100. Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu
bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
101. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince
ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına
atıp terkettiler.
102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine
tabi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kafir olmadı. Lakin şeytanlar kafir
oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe
indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için
gönderildik, sakın yanlış inanıp da kafir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir
ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri
öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler.
Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın
alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi
bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu
anlasalardı! *
103. Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusalardı, şüphesiz, Allah tarafından
verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı!
104. Ey iman edenler! "Raina" demeyin, "unzurna" deyin. (Söylenenleri) dinleyin.
Kafirler için elem verici bir azap vardır. *
105. (Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kafirler ve putperestler de Rabbinizden size bir
hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah
büyük lütuf sahibidir.
106. Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek)
mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye
kadirdir. *
107. (Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca
Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
108. Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize
sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan
sapmış olur. *
109. Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf
içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek
istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip
bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
110. Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği
Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız
görür.
111. (Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete
giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru
söylüyorsanız delilinizi getirin, de.
112. Bilakis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk
ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü
çekerler. *
113. Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler:
Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru
yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların
söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar
hakkında hükmünü verecektir.
114. Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap
olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak
girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
115. Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır.
Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir. *
116. "Allah çocuk edindi" dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde
olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir. *
117. (O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece
"Ol!" der, o da hemen oluverir. *
118. Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet (mucize)
gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini
demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek
isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik.
119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen
cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
120. Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı
olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra
onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir
yardımcı vardır.
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek
okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkar edenlere gelince, işte gerçekten
zarara uğrayanlar onlardır. *
122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle aleme
üstün kılmış olduğumu hatırlayın.
123. Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez,
kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım
da görmezler. *
124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak
yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da
(önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz
vermem) buyurdu.
125. Biz, Beyt'i (Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz
de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve
İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için Evim'i temiz
tutun, diye emretmiştik.
126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a
ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkar
ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü
varılacak yerdir orası! *
127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor
(şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin,
bilensin. *
128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir
ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri
çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.
129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara
kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün
gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
130. İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki,
biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
131. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.
132. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin
için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).
133. Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub)
oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların
İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na
teslim olmuşuzdur, dediler.
134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin
kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
135. (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki,
doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine
uyarız. O, müşriklerden değildi. *
136. "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbata
indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere
verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece
Allah'a teslim olduk" deyin. *
137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar;
dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter.
O işitendir, bilendir.
138. Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir?
Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin). *
139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında
bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız
da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
140. Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbatın yahudi, yahut hıristiyan
olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?
Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim
olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
141. Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin
kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz. *
142. İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları
çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru
yola iletir.
143. İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul'ün de size şahit olması
için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin
kıbleyi (Kabe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden
ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına
elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah
insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir. *
144. (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden
haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye
döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de
nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i
kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların
yapmakta olduklarından habersiz değildir.
145. Yemin olsun ki (habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü ayeti (mucizeyi)
getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek
değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer
onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun. *
146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.
*
147. Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!
148. Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır işlerinde
yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz
Allah her şeye kadirdir.
149. Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu
emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz
değildir.
150. (Evet Resulüm ! ) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a
doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından
haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde
(kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden
korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
151. Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran,
size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul
gönderdik.
152. Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın
bana nankörlük etmeyin!
153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah
muhakkak sabredenlerle beraberdir. *
154. Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin
siz anlayamazsınız.
155. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
156. O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve
biz O'na döneceğiz, derler.
157. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar
da onlardır. *
158. Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim
Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir
günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve
(yapılanı) hakkıyla bilir. *
159. İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet
yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.
160. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar
başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve
çokça esirgeyenim.
161. (Ayetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın,
meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir.
162. Onlar ebediyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de
onların yüzlerine bakılır.
163. İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, rahmandır, rahimdir. *
164. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden
gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden
gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,
yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre
hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın
varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır.
165. İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları
Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise
(onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman
(anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok
şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.
166. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,
uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet
aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. *
167. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz
mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan
uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak
gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.
168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin,
şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.
169. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi emreder. *
170. Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey
anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
171. (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp
çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve
körlerdir. Bu sebeple düşünmezler. *
172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz
yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
173. Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına
kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına
saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah
çokça bağışlayan çokça esirgeyendir. *
174. Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını)
gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına
doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle
konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
*
175. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın
almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
176. O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen
farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine
düşmüşlerdir. *
177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o
kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere
inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda
kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir.
Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş
zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler
ancak onlardır!
178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür,
köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin
velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve
(öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden
bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için
elem verici bir azap vardır. *
179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten
sakınırsınız. *
180. Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya,
yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur. *
181. Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı
onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir. *
182. Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder de
(alakalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah çok
bağışlayan hem de esirgeyendir. *
183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
184. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta
yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık
veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya
güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim
gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz
(güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın
açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını
idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı
günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk
istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık,
Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. *
186. Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği
vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime
uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. *
187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için
birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük
ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde)
onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz
ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin,
için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz
zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu
sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki
korunurlar. *
188. Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken,
insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere
(idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin. *
189. Sana, hilal şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve
özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip
girmeniz değildir. Lakin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin
davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa
erersiniz. *
190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı
gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.
191. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları
yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i
Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size
karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir.
192. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafur ve rahimdir.
193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya
kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve
saldırı yoktur.
194. Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim
size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve
bilin ki Allah müttakilerle beraberdir. *
195. Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her
türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever. *
196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza
gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.
Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka
veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim
hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek
gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi
olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i
Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği
ceza ağırdır.
197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse),
hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek
yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin.
Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime
muhalefetten) sakının. *
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı)
aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde
Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz
siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz. *
199. Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret
isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
200. Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha
kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize
dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
201. Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de
iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
202. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın
hesabı çok süratlidir.
203. Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın.
Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur.
Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun
huzurunda toplanacaksınız. *
204. İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna
gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki
o, hasımların en yamanıdır.
205. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada
vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu
sevmez.
206. Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha
sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!
207. İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını
feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir. *
208. Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin.
Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
209. Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan
saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azizdir, hakimdir.
210. Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi
beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı artık değişmez.) Bütün işler
yalnızca Allah'a döndürülür.
211. İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik. Kim mucizeler
kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (ayetlerini) değiştirirse bilsin ki
Allah'ın azabı şiddetlidir.
212. Kafir olanlar için dünya hayatı cazip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler
ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların
üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir. *
213. İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak
peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm
vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak
kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki
kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere,
üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola
iletir. *
214. (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine
dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler:
Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. *
215. Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız
şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz
Allah yapacağınız her hayrı bilir.
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı
olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir
şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. *
217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük
bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkar etmek, Mes-cid-i
Haram'ın ziyaretine mani olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha
büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer
güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.
Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada
da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar. *
218. İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar,
Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafur ve rahimdir.
219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir
günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı
faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar.
"İhtiyaç fazlasını" de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. *
220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre
hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz
üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki)
onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah
dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakimdir. *
221. İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir
kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest
erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden
inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah
ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar
diye ayetlerini insanlara açıklar. *
222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay
halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi
bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.
Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun,
biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Ya Muhammed!) müminleri müjdele! *
224. Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan
sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve
bilir.
225. Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lakin kasıtlı yaptığınız
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir.
226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet
içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.
227. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse
(ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir. *
228. Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik
müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa,
rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz. Eğer kocalar
barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak
sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler
üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe
sahiptirler. Allah azizdir, hakimdir. *
229. Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size
helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam
tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile
kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz,
kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu
söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın
sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
230. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle
evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki
taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden
evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah bunları bilmek,
öğrenmek isteyenler için açıklar. *
231. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya
onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek
için onları nikah altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş
olur. Allah'ın ayetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini,
(size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti
hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.
232. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit,
aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine
engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt
verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah
bilir, siz bilmezsiniz. *
233. Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl
emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir
insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir
baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) varis
üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak
çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne
tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle
teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah,
yapmakta olduklarınızı görür.
234. Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört
ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında
yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
*
235. (İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü
kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur.
Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lakin, meşru sözler söylemeniz müstesna,
sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan,
nikah kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple
Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafurdur, halimdir.
236. Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden
kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a
(hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna
göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden
boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların
vazgeçmesi veya nikah bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna,
affetmeniz (mehirden vaz geçmeniz), takvaya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı
unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.
238. Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz
kılın. *
239. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş
olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği
şekilde O'nu anın (namaz kılın).
240. Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden
çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda
(sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp
giderlerse, kendileri hakkındayaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur.
Allah azizdir, hakimdir.
241. Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak
haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
242. Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
243. Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri
görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz
Allah insanlara karşı lütufkardır. Lakin insanların çoğu şükretmez. *
244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
245. Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç
(isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır.
Sadece O'na döndürüleceksiniz.
246. Musa'dan sonra, Beni İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine
gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah
yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi.
"Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah
yolunda neden savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek
azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir. *
247. Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Talut'u size hükümdar olarak gönderdi
dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet
ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?
dediler. "Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi.
Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir"
dedi. *
248. Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alameti, Tabut'un size gelmesidir.
Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, Musa
ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler
iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alamet vardır, dedi. *
249. Talut askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir
ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen
müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi
ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim
Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna
varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki
birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
250. Calut ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır
yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kafir kavme karşı bize yardım et, dediler.
251. Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Calut'u öldürdü. Allah ona
(Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer
Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette
yeryüzü alt üst olurdu. Lakin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
*
252. İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz.
Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. *
253. O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir
kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya
açık mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o
peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra
birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman
etti, kimi de inkar etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lakin Allah
dilediğini yapar. *
254. Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün
(kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri
inkar edenler elbette zalimlerdir.
255. Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyumdur. Kendisine ne uyku
gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun
katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir.
(O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun
ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine
alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. *
256. Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde
kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah
işitir ve bilir. *
257. Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar
edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa
götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar. *
258. Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi
hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim:
Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim,
demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan
getir, dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete
erdirmez.
259. Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş
(alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir
acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar
diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz
sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni
insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik).
Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz,
dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye
kadirdir, dedi. *
260. İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti.
Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain
olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş
yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça
koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir,
hakimdir, buyurdu. *
261. Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane
gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.
Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.
262. Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin
gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükafatları vardır.
Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.
263. Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah
zengindir, acelesi de yoktur.
264. Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için
harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı
boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer
ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline
getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah,
kafirleri doğru yola iletmez. *
265. Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için
mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer
ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir
çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular
akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun
da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de
içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse
arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar. *
267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size
çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız
kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye
layıktır.
268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size
katından bir mağfiret ve bir lütuf vadeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi
bilendir.
269. Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır
verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. *
270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler
için hiç yardımcı yoktur.
271. Eğer sadakaları (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne ala! Eğer
onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu
sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir. *
272. (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah
dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.
Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır
olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa
uğratılmazsınız.
273. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde
kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı
onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük
ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir. *
274. Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların
mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler. *
275. Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden
kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri
yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra
kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve
artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar
cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise
bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. *
277. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların
mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
278. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz
alacaklarınızı terkedin.
279. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından
(faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz,
sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
280. Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek
(gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekata) saymak sizin
için daha hayırlıdır.
281. Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve
kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.
282. Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu
yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine
öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak
olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik
yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak
durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun.
Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri
yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit
şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan
sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha
sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz
peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için
bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de
şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu,
sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı
öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. *
283. Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir
rehin de yeterlidir. Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse
emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun. Şahitliği
bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkardır. Allah
yapmakta olduklarınızı bilir.
284. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da
gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder,
dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.
285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman
ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.
"Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik.
Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.
286. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin
kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya
hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi
bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de
yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla. *

|
Cenâb-ı Allah'ın güzel isimleri.
Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar, ay ve güneş birer âlemdir. Bütün bu âlemler bir ahenk içindedirler. Bu, Allah'ın Rab sıfatının bir tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının gereğidir.
Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz, insanlardâki yücelik, ahlâk, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur.
Gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerek hâdis-i şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu isimleri iki grupta ele almak mümkündür:
a) Hak Teâlâ'nın zatına mahsus bir özel isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.
b) Allahu Teâlâ'nın ikinci gruba giren isimleri, sıfatlarından alınan isimlerdir. Ayet ve hadislerde Cenâb-ı Hakk'ın pekçok güzel isminden bahsedilir. Bunlardan her biri O'nun sıfatları ile ilgili ve onlardan alınan isimlerdir. Rahman, Rahîm, Âlîm, Hâlik vs. gibi. Bu isimler bir başka dile tercüme edilebilir. Meselâ, Hâlik ismi, yaratan veya yaratıcı olarak söylenebilir. Müminin Allah hakkındaki inancı, O'nun zâtının mukâddes olduğu, diğer zat ve eşyâyâ benzemediği, yüce sıfatlarla sıfatlandığıdır. Allah kendisini Esmâü'l-Hüsnâ en güzel isimler ile isimlendirmiştir (el-A 'râf, 7/180; el-İsrâ, 17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Doksan dokuz adet olan bu isimlerin basında "Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri anlam ve içerik itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz. Bu nedenle, İslâm'a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah" der; "Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken, "Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez. Allahu Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Kur'an-ı Kerîm'de, "Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel isimlerle dua edin" (el-A'râf, 7/180);
"De ki: "İster Allah deyip dua edin, ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel isimleri vardır '' (el-İsrâ, 1 7/110) buyurulmuştur
Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68). Allahu Teâlâ'nın isimleri doksandokuz isimden ibaret değildir. O'nun ayet ve hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız Tirmizî ve İbn Mâce'de geçen bir hadiste bu doksandokuz isim teker teker sayılmıştır. Bu isimler şunlardır:
1) ALLAH:-Tüm isim ve sıfatlan kendinde toplayan yüce Allah'ın zatının, başka hiçbir varlığa verilemeyen ismidir.
2) RABB: Terbiye eden, yaratan, besleyen, mâlik, en mükemmel, sahip tutan ve idare eden anlamlarına gelir. Rabb ismi, yüce Allah'ın umûmî isimlerindendir. Âlemlerin devamını sağlayan yüce Allah, onların Rabbi'dir. Allah'ın her türlü eksiklikten münezzeh olan Rubûbiyeti ve O'nun neticesi olan terbiyesi, besleyip büyütmesi olmasaydı, kainatta ne varlıktan, ne de tekâmül'den hiçbir eser bulunmazdı. Eğer bir kemâlimiz, bir terbiyemiz, ölçülü bir şekilde doğmamız, büyümemiz, yaşamamız ve ölmemiz varsa bunlarda yüce Allah'ın Rab sıfatının yansımasını görmemek mümkün değildir. Bu âlemde görülen ve bilinen her şeyde yüce Allah'ın sıfatlarının belirtisi vardır.
3) RAHMAN: Allah'ın pek merhametli, çok rahmet sahibi olması anlamlarına gelen bir sıfat ismidir. Sıfat ismi olmakla beraber, bu ismin Allah'tan başkasına verilmesi uygun görülmez. "Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve sonsuz rahmeti bulunan" diye tefsir edilip açıklanabilirse de, yalnız yüce Allah'ın özel bir ismi olduğundan dolayı tam anlamıyla tercüme edilemez. Dilimizde onun tam karşılığı olan bir kelime yoktur. "Esirgeyici" olarak tercüme edilmesi de doğru değildir. Dolayısıyla bu anlam Rahman isminin tercümesi olamaz. "Acıyan" diye tercüme edilmesi de onun tam anlamını vermekten uzaktır. Çünkü kuru bir acıma merhamet değildir. Bilindiği gibi, merhamet acıyı giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmektir. Bu itibarla merhametli sözcüğünden anladığımız anlamı, diğerlerinden anlayamayız. Rahman, "pek merhametli" şeklinde eksik olarak tefsir edilebilirse de tercüme edilemez. Yüce Allah'ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibâret değildir. O'nun rahmeti, insanlara iyilik dilemesi ve sayılamayacak kadar nimetler vermesidir. O halde "Rahman" ismini böylece bilmek ve anlamak gerekir. Her gün karşılaştığımız ve içinde bulunduğumuz nimetler, aslında bize Rahman'ın en güzel açıklamasıdır.
4) RAHÎM: "Çok merhamet edici' anlamında bir isimdir. Allah'ın sıfat ismi olmayıp, Allah'tan başka varlıklara da verilebilen bir isimdir. Bu iki sıfat "Rahmet" mastarından türemiş olmakla beraber, aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar vardır. Rahman ve Rahîm arasındaki bu farklar şöylece belirtmek mümkündür:
a) Rahman sıfatı; daha ziyâde ezelle; Rahîm sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu nedenle hadislerde yüce Allah'ın hakkında "Dünyanın Rahman'l ahiretin Rahîm'i" ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz. Rahman sıfatı bütün insanları; Rahîm sıfatı ise yalnız müminleri kapsar.
b) Rahman sıfatı; hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın va
|
|
|